17 Mart 2012 Cumartesi

Asım'ın Nesli


Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber. 

22 Ocak 2012 Pazar

Mehmet Akif'in İdeal Genci: Asım'ın Nesli


Yeni kuşaklar Mehmet Âkif’i çok kere bir yönüyle tanımaktadırlar: İstiklal Marşı şairi Mehmet Âkif. 

Hâlbuki o, yeni kuşaklar tarafından örnek alınması gereken farklı özelliklere sahip zirve bir insandır. İdealist, sanatkâr, şair, hatip, devlet adamı, kahraman, âlim ve bilge bir düşünce adamıdır. 


Ama Mehmet Âkif”in öne çıkan ve gençlerimize örnek gösterilmesi gereken en önemli vasfı ise bir düşünce ve hareket adamı olmasıdır. 


“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın, bana zincir vuracakmış? şaşarım! 

Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım; 


Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”


Millî marşımızda yer alan yukarıdaki mısrgüven duygusunun ifadesidir. 

Mehmet Âkif, sözü ve eylemi birbiri ile tam uyum sağlayan ve buna aykırı davranışları asla affetmeyen nadir, örnek insanlardan biridir. 


Safahat’taki Süleymaniye Kürsüsü’nde kendisini şu şekilde tanımlamaktadır:


“Budur cihanda benim en beğendiğim meslek 

Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.”


Doğduğu ve yaşadığı zaman dilimi, hatırlanması bile insana üzüntü ve keder veren bir dönemdir. 

Üç kıtada egemen olmuş büyük bir medeniyetin kurucusu Osmanlı Devleti’nin yıkılış dönemidir. Üzücü olaylar üst üste gelmekte, kamuoyunda ümitsizlik hâkim olmaktadır. 


O ise asla ümitsizliğe kapılmamış aksine halkını harekete geçirmek için cepheden cepheye koşmuştur. “İstiklal Harbi’nin manevi cephesinin önderi” sözü onun için yerinde kullanılan bir deyimdir.


“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak. 

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.”


Ankara’da Tacettin Dergâhı’nda bu mısraları yazarken ufukları karanlık, safha safha yıkılmakta olan bir vatanın geleceğine dair umut ışıklarını ateşliyordu. 

O, şehirden şehre, cepheden cepheye koşarak insanlara, ümitsizliğe düşmemelerini, güçlü ve ümitvar olmalarını ısrarla telkin ediyordu. 


Ama Âkif’in asıl ideali ülkenin geleceğinde söz sahibi olacak ruhen ve fizikî olarak güçlü bir nesil yetiştirmekti. 

Mehmet Âkif, idealindeki gençliği Âsım’ın Nesli olarak niteliyordu. Âsım, Mehmet Âkif”in ana hatlarını ayrıntılı olarak çizdiği ideal bir gençlik prototipidir.  

Vatanını, milletini, değerlerini ve tarihini sevmektedir. Haksızlığa tahammülü yoktur. Haksızlığa karşı susmayan, haykıran ve hatta bileği ile düzeltmeye çalışan bir gençtir Âsım. 

Güçlüdür ve bu gücünü şahsî çıkarları için değil, ülkesi, milleti, toplumun yararları ve geleceği için kullanmaktadır. Kavgacıdır, ama onun kavgası toplumun yararınadır. Safahat’ta Mehmet Âkif, Âsım’ı fiziki ve ruhi portresi ile anlatmaktadır:


Şimdi, sağ kolda, gümüş kaplı birer bâzûbend, 


Boynu muskayla donanmış o yarım deste levent etmektedir. Tarihe karşı nankörlük edenleri uyarmaktadır.


 “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; 

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. 


Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım… 

—Boğamazsın ki! 

—Hiç olmazsa yanımdan koğarım!


Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam; 

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. 


Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle 

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle…. 

Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum? 

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum. 

Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim. 

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim. 

Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım; 

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım. 

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…. 

İrticaın şu sizin lehçede manası bu mu?” 

Vatanın karış karış işgal edildiği bir dönemde Âkif, geleceğe Âsım’la bakmakta, Âsım’la teselli bulmakta, Âsım’ın iradesi ile ülkenin kurtulacağına inanmaktadır. Çünkü ülkenin geleceği iyi yetişmiş kuşaklarla mümkündür.


“İşin hakikati: Hilkat ne kâr arar, ne zarar; 

Bekâ-yı nesle bakar hep, bekâ-yı nesli sorar. 


Neden mi? Çünkü hayatın yegâne gayesidir; 

O gâye olmasa dünyâ bir âhiret kesilir.”


Âsım, bir semboldür. Müslüman Türk gençliğini temsil eder. İnancı tamdır. Ülkesini işgal etmek isteyenlere karşı aklıyla, gücüyle mücadele eder. Kazanır. Bunun en canlı örneği Çanakkale Savaşı’dır. 


Çanakkale’de yedi düvele karşı mücadele vermiştir, yılmamıştır ve başarmıştır.


“Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek; 

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.”


Âsım, bir bakıma Mehmet Âkif’in kendisidir. Vefakârdır. Sözüne sadıktır. Baytar mektebinde okurken sınıf arkadaşları ile sözleşirler. Kim önce vefat ederse geride kalan çocuklarına diğerleri bakacaktır. Sözleşmelerinden yirmi yıl sonra arkadaşı vefat eder geriye iki çocuğu ile hanımı kalır. 

Âkif’in son derece maddi sıkıntıda olduğu bir dönemde meydana gelen bu olay karşısında verdiği sözü tutar ve arkadaşının ailesine sahip çıkar. 


Safahat’ın 6. kitabı Âsım, ideallerin zirvelerini yakalamak isteyen gençlerin ana hatları çok iyi belirlenmiş yol haritası gibidir.

 Âsım’ın neslini yetiştirecek geleceğin anne, baba ve kurumları bu haritayı kullandıkları sürece zirveye tırmanacaklardır.


Büyük ve ölümsüz şairimiz Mehmet Âkif’i bir kez daha rahmetle anarken en yakın arkadaşı Mithat Cemal’in O’nun için yazdığı bir dörtlükle yazımızı bitirelim.


“Toprak, sen kol kanat ol, öyle kucakla! 


Bilmezsin, O gökten de, adın da temizdi! 

Ey yeryüzü, ma’bet kesilip Allah’a yüksel; 

Koynunda yatan gölge bizim Âkif’imizdi!